Sizi Arayalım
Kıymetli Maden Alım-Satımlarının Vergilendirilmesi ve Değerlemesi

MAKALE: 24.04.2025/03

Kıymetli Maden Alım-Satımlarının Vergilendirilmesi ve Değerlemesi

Centrum Türkiye Ortağı Sn. Nihat Sönmez tarafından kaleme alınan bu makalede, kıymetli madenlerin (altın, gümüş, platin vb.) alım-satım işlemleri ile bu varlıkların değerlemesine ilişkin vergi uygulamaları detaylı şekilde incelenmektedir. Özellikle fiziki teslimatsız yapılan işlemlerin kambiyo olarak değerlendirilmesi ve bu işlemlere uygulanan BSMV yükünün hukuki temeli, Danıştay kararları ve 2025 yılı itibarıyla yapılan yeni düzenlemeler ışığında ele alınmıştır. Ayrıca, kıymetli madenlerin borsa rayici ile değerlenmesi yönündeki yeni Vergi Usul Kanunu düzenlemelerine de yer verilmiştir. Makale, yatırımcılar ve işletmeler açısından güncel vergi risklerini ve hukuki belirsizlikleri anlamak için önemli bir kaynak niteliğindedir.

21.04.2025'te yayımlanan Centrum Time dergimizin 21. sayısında yer alan bu makalemize ve diğer içeriklere buradan ulaşabilirsiniz.

Altın, gümüş, platin gibi kıymetli madenler ülkemizde hem bireysel yatırımcılar hem de şirketler tarafından önemli bir yatırım aracı olarak görülmektedir. Bu nedenle, söz konusu işlemlerin vergilendirilmesi de mali idarenin gündeminde sıklıkla yer almaya başlamıştır. Bu madenlere fiziki olarak yatırım yapılabildiği gibi, bankalarda açılan kıymetli maden depo hesapları aracılığıyla da fiziki teslimat olmadan yatırım yapılması mümkündür. Son yıllarda, kıymetli madenlerin fiziki olarak alınmasından ziyade yatırımcılar tarafından, hesaplar üzerinden kayden alınması yaygın bir uygulama halinde gelmiştir. Yatırımcıların hesaplarında bulunan kıymetli madenlerin bazı durumlarda fiziki teslimi de talep edilebilmektedir. Ancak işlem tarihindeki nakit karşılığı üzerinden alım veya satım yapılması fiziki işlemlerden daha çok tercih edilmektedir.

Kıymetli madenlere ilişkin depo hesapları vasıtasıyla altın, gümüş, platin, paladyum, rodyum, iridyum benzeri çok farklı madenler satın alınabilmekte veya satışa konu edilebilmektedir.

Kıymetli Maden Depo Hesaplarındaki Vergilendirme Yaklaşımı

Kıymetli maden depo hesaplarındaki işlemlerin vergilendirilmesi artan işlem hacimleriyle birlikte daha tartışmalı bir hale gelmiştir. Zira geçmişte bu alanda idari işlemlerle düzenleme yapılmaya çalışılmıştır.

Genel olarak, kıymetli madenlerin fiziki olarak elde tutulması halinde bilançoda emtia olarak takip edilmesi gerekmektedir. Fakat vergi kanunlarında depo hesaplarının ne olduğu tanımlanmamıştır.

Diğer yandan, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar (32 Sayılı Karar) ve bu Karara dayanılarak çıkarılan 2008-32/35 sayılı Tebliğ’de hem kıymetli madenlerin hem de kıymetli maden depo hesaplarının kıymetli maden olduğu açıkça düzenlenmişti.

Bu nedenle, depo hesapları kıymetli madene dayalı bir hesap olarak değerlendirilmiş ve vergilemesi de buna göre yapılmıştır. Kıymetli maden alım satımında, bankaların satıştan elde ettikleri kâr üzerinden %5 oranında Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV) uygulanmaktaydı.

Ancak bu yaklaşım, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın (GİB) Türkiye Bankalar Birliği’ne gönderilen 21 Mayıs 2020 tarih ve 70903105-180-53703 sayılı yazısı ile değiştirildi. Söz konusu yazıda, vadesiz ve yatırım hesapları üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın alım satım işlemlerinin kambiyo işlemi olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtildi. Uygulama değişikliğinin dayanağı olarak da Finansal Piyasalar ve Kambiyo Genel Müdürlüğünün bu konudaki yazısı gösterildi. Bu yazıda “…..kıymetli maden ve dövizin kambiyo mevzuatında düzenlenen değerler olması, kambiyo mevzuatında kıymetli maden depo hesaplarında işlem gören kaydi tutarların açık bir tanımının yer almaması ve özü itibarıyla fiziki teslimat yapılmadığı sürece kaydi ve değeri dövizle belirlenen bir tutarın söz konusu olması hususları dikkate alındığında; vadesiz ve yatırım hesapları üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın alım satım işlemlerinin kambiyo işlemi olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir” açıklamaları bulunmaktaydı.

Sonuç olarak fiziki teslime konu olmayan kıymetli maden depo hesaplarında yapılan işlemler, işlem bedeli üzerinden, BSMV’ye (kambiyo muamele vergisi ile de ifade edilmektedir) tabi hale gelmiştir.

6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun,

  • 28. maddesinin birinci fıkrasında, "Banka ve sigorta şirketlerinin 10/6/1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununa göre yaptıkları işlemler hariç olmak üzere, her ne şekilde olursa olsun yapmış oldukları bütün muameleler dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar banka ve sigorta muameleleri vergisine tabidir."
  • 30. maddesinde, "Banka ve sigorta muameleleri vergisini banka ve bankerlerle sigorta şirketleri öder...",
  • 31. maddesinde, "...Kambiyo alım ve satım muamelelerinde kambiyo satışlarının tutarı vergiye matrah olur...",
  • 33. maddesinde "...Kambiyo muamelelerinde nispet matrahın binde ikisidir. Cumhurbaşkanı, bu maddede belirtilen vergi oranını bankalar arası mevduat muameleleri, bankalar ile 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa göre kurulan aracı kurumlar arasındaki borsa para piyasası muameleleri ve diğer banka ve sigorta muameleleri için ayrı ayrı veya birlikte % 1'e, kambiyo muamelelerinde ise sıfıra kadar indirmeye ve kambiyo muamelelerinde on katına, vergiye tabi diğer muamelelerde ise kanuni seviyesine kadar artırmaya yetkilidir."

hükümleri yer almaktadır.

GİB’nin Bankalar Birliği’ne gönderdiği yazının ardından, 24 Mayıs 2020 tarihli ve 31136 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2568 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile döviz ve altın satımında uygulanan BSMV oranı binde 2’den %1 seviyesine çıkarıldı.

GİB’in yeni yorumuna göre, kaydî altın alım satım işlemleri kambiyo işlemi olarak değerlendirilmeye başlandığından bankalar nezdindeki yatırım hesapları ve diğer (örneğin vadesiz) hesaplar üzerinden fiziki teslimat olmaksızın yapılan altın satış işlemlerinde, satış bedeli üzerinden ilk önce binde 2 daha sonra da %1 oranında BSMV uygulanmaya başlanmış ancak 29.09.2020’de tekrar binde 2’ye düşürülmüştür.

Bu değişikliklerle birlikte, fiziki teslimat yapılmaksızın gerçekleştirilen altın işlemlerinde yatırımcılar açısından maliyetler artmış olup, BSMV yükü daha belirgin hale gelmiştir.

Bu süreçte dikkat çekici olan husus, herhangi bir yasal değişiklik olmaksızın yalnızca bir görüş yazısıyla vergilendirme rejiminin değiştirilmiş olmasıdır. Uygulama değişikliği, olumsuz etkilenen mükellefler tarafından dava konusu edilmiş ve ayrıca Danıştay’da iptal davası açılmıştır.

Söz konusu davalarda, mevzuatta, altın ve altın hesaplarının kambiyo işlemi olarak değerlendirileceğine ilişkin herhangi bir kanuni düzenleme bulunmadığı, aksine bu varlıkların 2008-32/35 sayılı Tebliğ ile açıkça "kıymetli maden" olarak tanımlandığı, İdarenin önceki görüşlerinin de bu yönde olmadığı vurgulanmıştır. Yapılan değişiklik, hem verginin kanuniliği ilkesine açıkça aykırıydı hem de herhangi bir kanun değişikliği yapılmaksızın, yalnızca idari görüşe dayanılarak uygulamanın değiştirilmesi, hukuki belirlilik ve hukuki güvenlik ilkelerinin de ihlali niteliğindeydi.

Açılan davalar, GİB’in yalnızca bir görüş yazısıyla vergilendirme rejimini değiştiremeyeceği açıkça ortaya konduğundan genellikle mükellefler lehine sonuçlanmıştır. Nitekim Danıştay 7. Dairesi de 28.03.2023 tarihli kararıyla (E: 2020/1362, K: 2023/1758) söz konusu yazının yasal bir temele dayanmadığı, önceki idari uygulamalarla çeliştiği ve Anayasa’nın “kanunilik”, “hukuki güvenlik” ve “belirlilik” ilkelerine aykırı olduğu belirtilerek iptal edilmiştir.

Bu karar sonrası eski uygulamaya geri dönülmüş ve bankaların altın satış kârları üzerinden %5 oranında BSMV alınmaya yeniden başlanmıştır. Her ne kadar vergi banka tarafından ödense de bu maliyetin genellikle yatırımcılara yansıtıldığını unutmamak gerekir.

2025 Yılındaki Yeni Düzenleme

15 Mart 2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 9595 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar'da önemli değişiklikler yapıldı. Buna göre, 17 Mart 2025 itibarıyla fiziki teslimat olmaksızın kıymetli maden hesapları üzerinden yapılan alım-satım işlemleri kambiyo işlemi olarak tanımlandı.

Bu değişiklikle birlikte, yeniden binde 2 oranında kambiyo gider vergisi - BSMV uygulanması mümkün hale geldi. Böylece daha önce Danıştay tarafından iptal edilen bir uygulama, bu kez mevzuat değişikliğiyle yasal zemine oturtulmaya çalışıldı.

Anayasaya Aykırılık İddiası

Bu düzenlemenin bir kanun ile değil, Cumhurbaşkanı Kararı ile yapılmış olması dikkat çekicidir. Bunun temel nedeni, kıymetli maden işlemlerine dair düzenlemelerin büyük ölçüde Türk Parasının Kıymetinin Korunması Hakkında Kanununa dayandırılmasıdır. Uygulama ise 32 Sayılı Karar ve ona bağlı tebliğler ile yürütülmektedir.

Ancak bu yapı, birçok anayasal sorunu da beraberinde getirmektedir. Anayasa’nın 13. ve 73. maddelerine göre vergilendirme konuları ancak kanunla düzenlenebilir. Bir işlemin vergiye tabi olup olmayacağı, hangi vergiye tabi olduğu, oranı ve istisnalar gibi temel unsurlar, yasayla belirlenmelidir. İdarenin açıklayıcı düzenlemeler yapması mümkün olsa da, verginin esas unsurlarını belirlemesi Anayasa’ya aykırıdır.

Bu bağlamda, kıymetli maden hesaplarının kambiyo işlemi sayılmasına ve bu sayede vergilendirme rejiminin değiştirilmesine yönelik idari düzenleme, anayasal sorunlar barındırmaktadır. Dolayısıyla, bu işleme karşı Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle dava açılması mümkündür.

İşletmelerin Aktiflerinde Bulunan Kıymetli Madenlerin Değerlemesi

28/7/2024 tarihli ve 7524 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önce fiziki olarak tutulan kıymetli madenler emtia olarak maliyet bedeliyle değerlenmekteydi. Kıymetli maden depo hesapları ise bankada açılan mevduat hesabı ve mevduat sözleşmesine dayanan bir alacak niteliği taşıdığından Vergi Usul Kanunun 281. maddesi uyarınca mukayyet değerle değerlenmekteydi. Bu hesaplara bir faiz işletilmesi halindeyse geçici vergi dönemi ve hesap dönemi sonundaki dönem için kıymetli maden olarak hesaplanan faiz de mukayyet değere eklenmekteydi.

7524 sayılı Kanunun 7 ve 8. Maddeleri ile, Vergi Usul Kanununun 263. maddesinde yer alan “Borsa Rayici” tanımına “kıymetli madenler” ibaresi, 274. maddesinden sonra gelmek üzere de 274/A maddesi aşağıdaki şekilde eklenmiştir.

“Kıymetli madenler:

MADDE 274/A- Altın, gümüş, platin ve paladyum gibi kıymetli madenler borsa rayici ile değerlenir. Borsa rayici yoksa veya borsa rayicinin muvazaalı bir şekilde oluştuğu anlaşılırsa değerlemeye esas bedel olarak, bu rayiç yerine maliyet bedeli esas alınır.

Bu madde hükmü kıymetli maden ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da caridir. Kıymetli maden ile olan mevduat veya kredi sözleşmelerine müstenit alacaklar ve borçlar değerleme gününe kadar hesaplanacak faizleriyle birlikte dikkate alınır. Alacak ve borçların değerleme günü kıymetine ircasına ilişkin olarak 280 inci, 281 inci ve 285 inci maddelerde yer alan hükümler bu fıkra kapsamındaki alacak ve borçlar bakımından da geçerlidir.”

Böylelikle 274’üncü maddeye göre emtia maliyet bedeliyle değerlenirken 274/A maddesinde bu emtianın fiziki kıymetli maden veya depo hesaplarında yer alan kıymetli maden olması halinde borsa rayici ile değerleneceği düzenlenmiştir. Bu nedenle, kıymetli madenlerin geçici vergi dönemlerinde ve yıl sonunda borsa rayici ile değerlenmesi gerekmektedir.

Sonuç

Kıymetli madenlerin, özellikle altının ve gümüşün, hem bireysel yatırımcılar hem de şirketler için güvenli liman niteliği taşıdığı günümüzde, bu varlıkların alım satım işlemlerine uygulanan vergi yükü yatırım kararlarını doğrudan etkilemektedir. Mevcut uygulamada, fiziki teslimat olmaksızın yapılan kıymetli maden işlemleri kambiyo sayılarak binde 2 oranında BSMV’ye tabi tutulmakta, bu da yatırımcı maliyetlerini artırmaktadır.

Vergi mevzuatında belirlilik ve öngörülebilirliğin sağlanması, yatırımcı güveninin korunması açısından kritik önemdedir. Bu kapsamda, vergi yükünün azaltılması ve fiziki teslimatla dijital işlemler arasında vergisel eşitliğin gözetilmesi hem piyasaların derinleşmesine katkı sağlayacak hem de kayıtlı ekonomiyi teşvik edecektir.

Bu doğrultuda, mevcut vergi uygulamalarının gözden geçirilerek yatırım ortamını daha cazip hale getirecek düzenlemelerin hayata geçirilmesi, ekonomik istikrar ve sermaye hareketliliği açısından önemli bir adım olacaktır.