Sizi Arayalım
Ortaklara Borçlar - Sermaye Avansı Ayrımı ve Vergisel Sonuçları

MAKALE: 16.07.2025/03

Ortaklara Borçlar - Sermaye Avansı Ayrımı ve Vergisel Sonuçları

Centrum Türkiye Ortağı Sn. Adem Bilgili tarafından kaleme alınan bu makalede, şirket ortaklarının şirkete sağladığı finansmanın borç mu yoksa sermaye avansı mı sayılacağı, bu ayrımın ticaret ve vergi hukuku açısından sonuçları ve riskleri detaylı biçimde incelenmektedir. Sermaye avansı ve borcun hukuki niteliği, vergisel avantajları, nakdi sermaye artırımında indirim, finansman gider kısıtlaması ve örtülü sermaye uygulamalarına etkileri ele alınarak, makul sürede sermayeye dönüşümün önemi vurgulanmaktadır.

11.07.2025'te yayımlanan Centrum Time dergimizin 22. sayısında yer alan bu makalemize ve diğer içeriklere buradan ulaşabilirsiniz.

Bilindiği üzere, şirket ortakları, ortak oldukları şirketlerin finansman ihtiyaçlarını karşılamak üzere borç para verebilmektedir. Bu borçlar kısa veya uzun vadeli olma durumuna göre şirketin yabancı kaynakları arasında muhasebeleştirilmektedir/sınıflandırılmaktadır. Bununla birlikte, şirket ortaklarınca kısa ve orta vadede geri talep edilmemek üzere gönderilen paraların şirket tarafından “sermaye avansı” adı altında “diğer sermaye yedekleri” hesabında muhasebeleştirip şirketin özkaynakları arasında gösterilmesi uygulaması özellikle son yıllarda yaygınlaşmıştır. Bu şekilde bir gösterime, söz konusu tutarların ortak tarafından ileride yapılacak olan sermaye artırımına mahsup edilmek üzere gönderildiği dayanak olarak gösterilmektedir.

Ortaktan gelen paranın borç olarak görülüp/kabul edilip yabancı kaynaklar arasında gösterimi ile sermaye avansı olarak görülüp/kabul edilip özkaynaklar arasında gösteriminin önemli vergisel sonuçları bulunmaktadır. Hal böyleyken, bu ayrımın nasıl yapılacağı ile ayrımın vergisel sonuçları ve risklerinin bilinmesi önem arz etmektedir.

Makalemizde, sermaye avanslarının gerek ticaret gerekse vergi hukuku karşısındaki durumu ve borç/sermaye avansı ayrımının ne şekilde yapılabileceği, bu avansların hangi süre içinde sermayeye ilave edilmesinin gerekebileceği ve borç/sermaye avansı uygulamalarının şirketlere ve ortaklara vergisel etkilerine dair hususlar irdelenmeye çalışılacaktır.

Borç ve Sermaye Avanslarının Hukuki Niteliği

Bilindiği üzere, borç ilişkisi Borçlar Kanunu’nun tüketim ödüncünü düzenleyen 386 ila 392. maddelerine istinaden kurulmaktadır/yürütülmektedir. Genel olarak para borcu sözleşmesi, borç verenin bir miktar parayı borç alana vermesi, borç alanın da aynı tutarda parayı (eğer faiz ödenmesi de kararlaştırılmışsa ayrıca faizi ödemeyi) geri vermeyi üstlendiği bir sözleşmedir. İlgili kanun düzenlemelerine göre, borcun geri verilmesi konusunda belirli bir gün ya da bildirim süresi veya borcun geri istendiği anda muaccel olacağı kararlaştırılmamışsa borcun bu tarihte ödenmesi gerekmektedir. Eğer sözleşmede bu şekilde bir belirleme yapılmamışsa borç alan, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe borcu geri vermekle yükümlü değildir.

Tek Düzen Hesap Planı Açıklamalarına göre ortaklardan alınan borçların bilançonun yabancı kaynaklar kısmında; ödeme vadesinin bir yıldan kısa olması halinde 331 no.lu hesapta, bir yıldan uzun vadeli olması halinde ise 331 no.lu hesapta muhasebeleştirilmesi/takip edilmesi gerekmektedir.

Dolayısıyla ortak tarafından şirkete borç verilmesi işleminde, esaslı gaye/unsur bu paranın ortağa geri ödenmesidir/ortak tarafından geri tahsil edilmesidir.

Öte yandan Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) veya ticari ilişkileri düzenleyen muhtelif mevzuatta “sermaye avansı” adı altında bir müesseseye yer verilmemiştir. Ancak bu durum, sermaye artırımına mahsuben şirkete avans verilmesini engellememekte olup, şirket ortaklarının ileride tescil edilecek sermayeye mahsuben avans mahiyetinde sermaye ödemesinde bulunmaları mümkündür. Fiili uygulama da bu yöndedir.

Bununla birlikte, sermaye avansı ödenmiş olması, ödemeyi yapan ortaklar açısından ortaklıktan kaynaklanan ilave bir hak yaratmamakta, bu ortaklar söz konusu avans nedeniyle şirket genel kurulunda ilave oy hakkı yahut dağıtılmasına karar verilen şirket karından ilave pay talep edememektedir. Örneğin %25’şer payı olan dört ortaktan sadece biri şirkete sermaye avansı verdiğinde, bu avans, avansı veren ortağa bu hakların hiçbirini sağlamamaktadır. 

Sermaye avansları ile ilgili vergi mevzuatında ise iki önemli düzenleme bulunmaktadır.

Birinci düzenleme, 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin nakdi sermaye artırımında indirim uygulamasının usul ve esasların belirlendiği 10.6 bölümünde yer almaktadır. Mezkur bölümün “10.6.3.1.1. Sermaye avanslarının durumu” alt başlıklı bölümünde;

“İleride gerçekleştirilecek sermaye artırımından kaynaklanan sermaye taahhüdünün yerine getirilmesinde kullanılmak amacıyla, sermaye artırımına ilişkin karardan önce ortaklar tarafından sermaye avansı olarak şirketin banka hesabına yatırılan tutarların;

  1. Banka hesabına yatırıldığı tarihten itibaren şirketin bilançosunda öz sermaye kalemleri arasında yer alan “Diğer Sermaye Yedekleri” hesabında izlenmesi ve
  2. Banka hesabına yatırıldığı tarihin içinde bulunduğu hesap döneminin sonuna kadar bu tutarlarla ilgili sermaye artırımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil ettirilmesi

şartıyla, söz konusu kararın ticaret siciline tescil ettirildiği tarih esas alınarak indirim uygulamasında dikkate alınması mümkündür.

Dolayısıyla, şirketin banka hesabına yatırıldığı tarihin içinde bulunduğu hesap döneminin sonuna kadar sermaye artırımına konu edilmeyen sermaye avansı niteliğindeki tutarların, indirim uygulamasında dikkate alınması mümkün değildir. Ayrıca, şirketin banka hesabına yatırıldığı tarihten itibaren bilançoda öz sermaye kalemleri arasında yer alan “Diğer Sermaye Yedekleri” hesabında izlenmeyen tutarlar için, ilgili hesap döneminde bu tutarlara ilişkin sermaye artırımı gerçekleştirilse dahi indirim uygulamasından faydalanılması mümkün bulunmamaktadır.”

açıklamaları/düzenlemeleri yer almaktadır. Dolayısıyla söz konusu düzenlemelerle, sermaye avansı olarak gönderilen tutarların sermayeye eklenmesi kaydıyla bazı şartlar dahilinde nakdi sermaye artırımında indirim uygulamasından faydalandırılabileceği belirtilerek, bu tutarlar kullanılarak yapılan sermaye artırımları iç kaynaklardan-borçlardan karşılanan sermaye artırımı olarak görülmemekte ve fiili uygulama vergi mevzuatınca da kabul edilmektedir.

Sermaye avansları ile ilgili ikinci düzenleme ise enflasyon düzeltmesi uygulamasına dair bazı açıklamaların yer aldığı 165 Sıra No.lu Vergi usul Kanunu (VUK) Sirkülerindedir. Mezkur Sirkülerin 4.3 bölümünde “Öte yandan, 213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasının (8) numaralı bendinin verdiği yetkiye dayanılarak, 6102 sayılı Kanunun 376 ncı maddesi kapsamı dışında kalan ve sermaye avansı olarak sermaye yedekleri hesabında takip edilen tutarların parasal kıymet olarak kabul edilmesi ve düzeltmeye tabi tutulmaması uygun bulunmuştur.” açıklaması yer almaktadır. Dolayısıyla bu Sirkülerde de Mali İdare, sermaye avanslarının sermaye yedekleri hesabında takip edilmesi uygulamasını zımnen kabul etmiş ve fakat bu tutarlar henüz sermayeye dönüşmediğinden enflasyon düzeltmesine tabi tutulmamasını uygun bulmuştur.

Buna göre, borç verilmesinden farklı olarak sermaye avansı konulmasında esaslı gaye/unsur bu paranın baştan itibaren ortağa geri ödenmemek ve şirketin sermaye artırımında kullanılmak üzere bir sermaye yedeği olarak alınması/verilmesidir.

Diğer taraftan, gerek TTK’nın 509. maddesi gerekse Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK)’nın 11/1. maddesine göre esas sermaye için prensip olarak faiz ödenmemesi esastır. Bu durumda, esas sermayeye mahsup edilmek üzere ortaklarca şirkete sağlanan sermaye avanslarına da ilke olarak faiz ödenmemesi icap eder. Zira faiz ödendiği takdirde, bu avansların sermayeye ilave edildiği tarihe kadar şirket açısından normal bir borç mahiyetine dönüştüğü iddia edilebilir. Başka bir deyişle, söz konusu tutarlar için faiz ödenmiyor olması, bunların sermaye artırım avansı olmalarını pekiştiren bir unsurdur. Hal böyle olmakla birlikte, anılan durumda, aşağıda belirtileceği üzere sermaye avansını tahsis eden kurum/şirket, KVK’nın 13. maddesi gerekçe gösterilerek transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtıldığı iddiasıyla tarhiyata maruz kalabilir. Bu konuya değinmeden önce, bu riski azaltmak adına, sermaye avanslarının sermayeye eklenmesi için makul sürenin ne kadar olduğunun tartışılması faydalı olacaktır.

Sermaye Avansının Tescilli Sermayeye Dönüşmesinde Aranan “Makul Süre”

Sermaye avansı olarak aktarılan kaynakların, sermaye artırım prosedürleri tamamlanarak hangi süre içinde tescilli sermayeye dönüştürülmesi gerektiğine ilişkin olarak ticaret hukukunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bununla birlikte, 17.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile yürürlükten kaldırılan Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu uyarınca yayımlanan Yabancı Sermaye Çerçeve Kararında;

  • Mevcut yabancı sermayeli kuruluşların, ileri bir tarihte yapacakları sermaye artışı için yabancı ortaklardan sermaye avansı kabul etmelerinin serbest olduğu,
  • Sermaye avanslarının döviz hesabına alacak kaydedildiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde sermaye olarak tescil edilmelerinin zorunlu olduğu

belirtilmekteydi.

Dolayısıyla, söz konusu mevzuat yürürlükte olmamakla birlikte, ilgili madde metninde yurtdışından aktarılan sermaye avansları için geçmiş uygulamada öngörülülen bir yıllık sürenin emsal kabul edilerek sermaye avanslarının tescilli sermayeye dönüştürülmesinde aranan “makul süre” olarak kabul edilmesi mümkün olabilir. Zira çoğu durumda, sermaye avansının tescilli sermayeye dönüşmesi müteakip yıllara da sarkabilmektedir. Ancak burada kıyasen bir süre belirlendiğinden bahisle eleştiri riski devam edebilecektir.

Bununla birlikte, yukarıda belirtildiği üzere, 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde, sermaye avanslarından karşılanan nakdi sermaye artışlarının iç kaynaklardan veya borçlardan yapılmadığı kabul edilerek indirim uygulamasından faydalanılabilmesi için avansın şirketin banka hesabına yatırıldığı tarihin içinde bulunduğu hesap döneminin sonuna kadar bu tutarlarla ilgili sermaye artırımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil ettirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Buna göre Mali İdare nezdinde (hesap dönemi takvim yılı olan kurumlar için) avansın şirkete verildiği yılın son gününe kadar (31 Aralık) yapılan sermaye artışlarının makul süre içinde yapıldığı savunulabilecektir.

Vergi Kanunları Açısından Değerlendirme

Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Yönünden

Ortak olduğu bir kuruma sermaye avansı adı altında da olsa, bedelsiz (faizsiz) para transferi yapan bir kurumun, yapılan ödemenin esas itibarıyla ortak tarafından şirkete kullandırılan borç mahiyetinde olduğu iddia edilerek, KVK’nın transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümleri çerçevesinde tarhiyata maruz kalma riski bulunmaktadır.

Öte yandan, 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde nakdi sermaye artırımında indirim uygulaması bakımından, tescilli sermayeye dönüşüm için makul süre, avansın verildiği yılın sonuna kadar olarak belirlendiğinden, bu süre içinde ortada borç kullandırımının olmadığından bahisle avans veren şirketin faiz hesaplamaması gerektiği önemli bir dayanakla savunulabilecektir.

Avanslar bakımından nakdi sermaye artırımından indirim uygulamasından yararlanılabilmesi için Tebliğle belirlenen aynı yılın sonuna kadar tescilli sermayeye dönüşüm şartıyla ilgili Danıştay’a yansıyan davalarda Danıştay 4. Dairesinin İdare lehine (25.05.2022 tarih ve E:2019/4865 K:2022/3309 sayılı Kararı), Danıştay 9. Dairesinin ise mükellef lehine (15.02.2024 tarih ve E:2022/4325 K:2024/608 sayılı Kararı) kararları bulunduğu, dolayısıyla idari yargı nezdinde de bu uygulama bakımından makul sürenin henüz istikrarlı bir karara bağlanmadığını belirtmek isteriz.

Vergi Usul Kanununun 3. maddesi gereğince vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyeti esas olduğundan, aşağıdaki hususlara riayet edilmek kaydıyla, yapılan işlemin borç niteliğinde olmayıp sermaye avansı olduğu ispat edilebilir ve böylelikle sermaye avansını veren şirket için tarhiyat riskinin azaltılması yahut yapılabilecek tarhiyatın yargı nezdinde iptal edilmesi mümkün olabilir:

  • Aktarılan kaynağın, sermaye avansı ödemesinde bulunan şirket ile ödemeyi alan şirketlerin yönetim kurullarında “sermaye avansı” olarak ödendiğine dair karar alınması,
  • Avans karşılığı tutarın transferine ilişkin banka dekontunda açıklama olarak “sermaye avansı” ibaresine yer verilmesi,
  • 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yapılan belirlemelere uygun şekilde, avansın banka hesabına yatırıldığı tarihten itibaren şirketin bilançosunda öz sermaye kalemleri arasında yer alan “Diğer Sermaye Yedekleri” hesabında izlenmesi,
  • (Mümkünse) Avansın ödendiği şirket tarafından alınan kararda sermaye artırımı için makul olarak tespit edilmiş bir süreye yer verilmesi,
  • Söz konusu kaynağın acil sermaye ihtiyacı veya kısa vadede yapılması planlanan yatırımlar/ödemeler nedeniyle aktarıldığının şirketin finansal tabloları veya nakit akışları ile desteklenmesi.

Danıştay da eski tarihli bir Kararında, yönetim kurullarında karara bağlanarak tahsis edilen sermaye artırım avanslarına faiz yürütülmemiş olmasının örtülü kazanç aktarımı olarak nitelenemeyeceğine hükmetmiştir (Danıştay 4. Daire, 4/11/1998 tarih ve E.1998/2191, K. 1998/3909 sayılı Karar).

Ayrıca, yukarıda da belirttiğimiz üzere avansın banka hesabına yatırıldığı tarihin içinde bulunduğu hesap döneminin sonuna kadar bu tutarlarla ilgili sermaye artırımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil ettirilmesi halinde, avansı veren bakımından faiz hesaplanmaması gerektiği savunulabilecektir. Yıl sonuna kadar tescil işlemlerinin tamamlanmaması halinde ise yukarıdaki dayanaklarla faiz hesaplanmaması gerektiği ileri sürülebilecek olmakla birlikte tarhiyat riski yüksek oranda devam edecektir.

Bununla birlikte, sermaye artırımına mahsuben verilen paranın; sermaye artışından vazgeçilmesi veya başka bir nedenle ortağa iade edilmesi ya da makul süre içerisinde sermayeye ilave edilmemesi halinde, söz konusu tutarlar şirkete tahsis edildikleri ilk tarihten itibaren “borç” olarak değerlendirilecektir. Bu durumda, borcu kullandıran ortağın kurum olduğu hallerde, işlemde hazine zararının ortaya çıkmış olması kaydıyla, borcu veren kurum adına emsal faiz oranı üzerinden faiz hesaplanarak ilgili dönem kurumlar vergisi matrahına dahil edilecek, (hazine zararı olmasa da emsal faiz hesabıyla) faiz üzerinden %20 oranında KDV tahakkuk ettirilebilecektir.

Nakdi Sermaye Artırımında İndirim Uygulaması Yönünden

Yukarıda belirttiğimiz üzere, 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yapılan belirlemelere göre, ortaklar tarafından sermaye avansı olarak şirketin banka hesabına yatırılan tutarların;

  1. Banka hesabına yatırıldığı tarihten itibaren şirketin bilançosunda öz sermaye kalemleri arasında yer alan “Diğer Sermaye Yedekleri” hesabında izlenmesi ve
  2. Banka hesabına yatırıldığı tarihin içinde bulunduğu hesap döneminin sonuna kadar bu tutarlarla ilgili sermaye artırımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil ettirilmesi

şartıyla, söz konusu kararın ticaret siciline tescil ettirildiği tarih esas alınarak nakdi sermaye artırımında indirim uygulamasında dikkate alınması mümkündür.

Bu kapsamda, eğer (gerek gerçek kişi gerekse kurum olan) ortak tarafından şirkete verilen paraların aynı yılın sonuna kadar sermayeye dönüştürülmesi öngörülüyorsa, bu tutarların sermaye avansı olarak gönderilmesi ve şirket hesaplarında özkaynaklar arasında “Diğer Sermaye Yedekleri” hesabında izlenmesi halinde, bu tutarlar için nakdi sermaye artırımında indirim uygulamasından faydalanılması mümkün olacaktır. Dolayısıyla bu tutarların sermayeye dönüştüğü aydan ilgili yılın sonuna kadar ve sonraki dört yıl için (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan "Bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı" dikkate alınarak) hesaplanan tutarın %50'si oranında indirim hakkı doğacaktır. Bu önemli vergi avantajı dikkate alındığında sermaye avansı uygulaması, borç verilmesine göre çok daha cazip hale gelmektedir.

Finansman Gider Kısıtlaması Uygulaması Yönünden

KVK’nın 10/1-ı maddesi ve ilgili Cumhurbaşkanı Kararına göre kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri dışında, kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’u kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılamamaktadır.

Yukarıda belirtildiği üzere 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği ve 165 Sıra No.lu VUK Sirküleri ile, aynı zamanda Muhasebe Sistemi Uygulamalarını belirlemek ve yürütmekle yetkili olan Mali İdarenin sermaye avanslarının özsermaye/özkaynak hesapları arasında sınıflandırılması gerekli bir kalem olduğunu kabul ettiği (uygulamayı bu şekilde yönlendirdiği) savunulabilecektir.

Finansman gider kısıtlamasında yabancı kaynakların özkaynakları aşıp aşmadığının tespitinde hesap dönemi (geçici vergi dönemi) sonu bilançolarının kullanıldığı göz önünde bulundurulduğunda, özellikle geçici vergi dönemleri sonu itibarıyla yapılacak kısıtlama hesaplamalarında, sermaye avansların özkaynaklar arasında yer alması sebebiyle (bu halde dahi yabancı kaynakları özkaynaklarını aşan şirketler bakımından) kısıtlama oranı düşük çıkacaktır. Bu durum sermaye avansı alan (ve bu halde dahi yabancı kaynakları özkaynaklarını aşan) şirketlerin, borç alan şirketlere nazaran finansman gider kısıtlaması uygulamasında daha düşük gider kısıtlamasına tabi olacağı anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla sermaye avansı alınması, borç alınmasına göre finansman gider kısıtlamasında da daha avantajlı bir durum oluşturmaktadır.

Bununla birlikte, ilgili hesap döneminin sonuna kadar tescilli sermayeye dönüştürülmeyen avansların, nakdi sermaye artırımında indirim uygulamasından faydalanamayacağı Tebliğde düzenlenmiş olmakla birlikte, bu durumda hesap döneminin sonunda veyahut müteakip hesap dönemlerinde bu tutarların halen özsermaye altındaki “Diğer Sermaye Yedekleri” hesabında izlenip izlenemeyeceği, dolayısıyla finansman gider kısıtlaması uygulamasında özkaynak olarak kabul edilip edilmeyeceği ikincil mevzuatta ve özelgelerde netleşmiş bir konu değildir.

Kanaatimizce, ilgili sermaye avansı, alındığı hesap döneminin sonuna kadar tescilli sermayeye dönüşmediğinde, inceleme elemanlarınca nakdi sermaye artırımında indirim uygulaması emsal alınarak yıl sonu ve müteakip hesap dönemi finansman gider kısıtlaması hesaplamalarında özkaynaklar arasından tenzil edilerek hesaplama yapılması gerektiği yönünde eleştiride bulunulma riski oluşabilecektir. Bir önceki bölümde verdiğimiz VUK’un 3. maddesi kapsamında gerçek mahiyetin tespitinde kullanılabilecek şartlara uyulması kaydıyla ve sermaye artırımının ilgili hesap döneminin sonuna yetişmemesinin haklı gerekçelerle ortaya konabilmesi halinde, özkaynaklar altında sınıflandırarak hesaplamaya devam edilmesi savunulabilecektir. Ancak, bu açıklamalarla eleştiri riski azalsa da devam edebilecektir.

Örtülü Sermaye Uygulaması Yönünden

KVK’nın 12. maddesine göre, kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılmaktadır. Aynı Kanunun 11/1-b maddesine göre örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları ve benzeri giderler borç kullan şirket tarafından kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılamamaktadır. Yine örtülü sermayeye isabet eden giderlere ilişkin KDV, KDV Kanununun 30/d maddesi gereğince şirket tarafından indirime konu edilememektedir.

Dolayısıyla, şirketin ortağından borç kullanması ve bu borçların tutarının hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşması halinde, aşan kısma isabet eden faiz, kur farkları ve benzeri giderler kurum kazancından indirilememekte ve KDV’si kullanılamamaktadır.

Yukarıda belirtildiği üzere 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği ve 165 Sıra No.lu VUK Sirküleri ile, aynı zamanda Muhasebe Sistemi Uygulamalarını belirlemek ve yürütmekle yetkili olan Mali İdarenin sermaye avanslarının özsermaye/özkaynak hesapları arasında sınıflandırılması gerekli bir kalem olduğunu da kabul ettiği (uygulamayı bu şekilde yönlendirdiği) savunulabilecektir.

Örtülü sermaye uygulamasında kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların özkaynaklarının üç katını aşıp aşmadığının esas alındığı göz önünde bulundurulduğunda, sermaye avansların özkaynaklar arasında yer alması sebebiyle (bu halde dahi ortaklardan veya ilişkili kişilerden alınan borçları özkaynaklarının üç katını aşan şirketler bakımından) kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınacak ve KDV’si indirilemeyecek tutar borç kullanan şirketlere nazaran düşük çıkacaktır. Bu durum, sermaye avansı alan şirketlerin borç kullanan şirketlere göre vergisel yönden daha avantajlı olduğu anlamına gelmektedir.

Bununla birlikte, yine yukarıda da belirtildiği üzere, ilgili hesap döneminin sonuna kadar tescilli sermayeye dönüştürülmeyen avansların, hesap döneminin sonunda veyahut müteakip hesap dönemlerinde halen özsermaye altındaki “Diğer Sermaye Yedekleri” hesabında izlenip izlenemeyeceği, dolayısıyla örtülü sermaye uygulamasında özkaynak olarak kabul edilip edilmeyeceği ikincil mevzuatta ve özelgelerde netleşmiş bir konu değildir.

Kanaatimizce, ilgili sermaye avansı, alındığı hesap döneminin sonuna kadar tescilli sermayeye dönüşmediğinde, örtülü sermaye uygulamasında hesap dönemi başındaki özkaynak tutarı baz alındığından inceleme elemanlarınca nakdi sermaye artırımında indirim uygulaması emsal alınarak önceki yıl sonuna kadar tescilli sermayeye dönüşmemiş sermaye avanslarının müteakip hesap dönem(ler)i örtülü sermaye hesaplamalarında özkaynaklar arasından tenzil edilerek hesaplama yapılması gerektiği yönünde eleştiride bulunulma riski oluşabilecektir. Bir önceki bölümde değindiğimiz VUK’un 3. maddesi kapsamında işlemin gerçek mahiyetinin tespitinde kullanılabilecek şartlara uyulması kaydıyla ve sermaye artırımının ilgili hesap döneminin sonuna yetişmemesinin haklı gerekçelerle ortaya konabilmesi halinde, özkaynaklar altında sınıflandırarak hesaplamaya devam edilmesi savunulabilecektir. Ancak, bu açıklamalarla eleştiri riski azalsa da devam edebilecektir.

SONUÇ

Makalemizin önceki bölümlerinde detaylarıyla açıklandığı üzere, sermaye avansı uygulamasının, avansı alan şirket bakımından; faiz yüküne katlanılmaması yönüyle olumlu finansal katkısının yanı sıra nakdi sermaye artırımında indirim, finansman gider kısıtlaması ve örtülü sermaye uygulamaları bakımından vergisel avantajları bulunmaktadır.

Ancak, sermaye avansı olarak alınan bu tutarlar için söz konusu imkanlardan faydalanılabilmesi ve avansı kullandıran şirket bakımından da transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı müessesesi kapsamında adat faizi hesaplanması gerektiği eleştirisine maruz kalınmaması bakımından, avansın nakdi sermaye artırımında indirim uygulamasında öngörülen süre içinde (avansın verildiği hesap döneminin sonuna kadar) tescilli sermayeye dönüştürülmesi gerekecektir/beklenecektir. Mali İdare tarafından kabul edilmesi muhtemel bu “makul süre” içinde sermaye artırım işlemlerinin tamamlanamaması halinde, gerek transfer fiyatlandırması uygulamasının tatbiki gerekse belirtilen diğer uygulamaların imkanlarından faydalanma noktasında ciddi eleştiri riskleri doğabilecektir. Avansın geri alınması halinde ise her halükarda eleştiriye açık bir durum oluşacağı tabiidir.

Avansların hesap dönemi sonuna kadar sermaye olarak tescil edilmediği takdirde, salt bilançoda özkaynaklar arasında takip edilmeye devam edilmesinin, vergisel imkanlardan faydalanmayı sağlamayabileceği ve ayrıca parayı gönderen (faiz talep etmeyen) ortak bakımından da transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı ve emsal KDV eleştirilerine neden olabileceği göz ardı edilmemelidir. Sermaye artışının tesciline yönelik girişimlerde bulunulmaya başlanmasına rağmen ilgili yıl sonuna kadar tamamlanamama hususundaki gecikmenin şirkette atfedilemeyecek sebeplerden kaynaklandığının ortaya konulması halinde eleştiri riski azalabilecek olmakla birlikte, yine de inceleme elemanlarının yaklaşımları aksi yönde oluşabilecektir.

Bu kapsamda, vergisel avantajları dikkate alınarak, (gerek gerçek kişi gerekse kurum olan) ortak tarafından şirkete verilen paraların aynı yılın sonuna kadar sermayeye dönüştürülmesi öngörülüyorsa, bu tutarların borç olarak verilmeyip sermaye avansı olarak gönderilmesi ve şirket hesaplarında özkaynaklar arasında gösterilmesi uygun olacaktır. Ancak, vergisel avantajlarından risksiz bir şekilde (ya da minimum risk alarak) faydalanabilmek bakımından, avansın verildiği/alındığı yılın sonuna kadar şirkette sermaye artışı işlemlerinin tamamlanması (artışın tescil ettirilmesi) hem ortak hem de şirket için en doğru yöntem olacaktır.