Sizi Arayalım
Tüm Yönleriyle Sermaye Tamamlama Fonu

MAKALE: 24.10.2025/05

Tüm Yönleriyle Sermaye Tamamlama Fonu

Centrum Türkiye Direktörü Sn. Dr. Murat Akyol’un kaleme aldığı bu makale; sermayenin kaybı ve borca batıklık hallerinde TTK m.376 çerçevesinde başvurulan “sermaye tamamlama fonu” uygulamasını tüm yönleriyle ele almaktadır. 2018 tarihli TTK m.376 Tebliği’ndeki “sermayenin tamamlanması” hükümleri, fonun hukuki niteliği (karşılıksız, borç/sermaye sayılmayan, dağıtılamayan ve sermayeye ilave edilemeyen özkaynak kalemi) ve ticaret sicili uygulamaları açıklanmakta; 7394 sayılı Kanun’la KVK m.6’ya eklenen düzenleme sayesinde fon tutarlarının kurum kazancına dahil edilmeyeceğinin açık hükme bağlanmasıyla önceki vergi ihtilaflarının nasıl sona erdiği değerlendirilmektedir. Ayrıca fonun KDV’nin konusuna girmemesi, nakdi sermaye artışına ilişkin faiz indirimi teşvikinden yararlanamaması, KKEG/alış bedeli ilişkisi, sermaye artışıyla farkları ve uygulamada kalan gri alanlar (özellikle 15.04.2022 öncesi aktarımlar ve ortaklara borçlar hesabının durumu) pratik etkileriyle incelenmektedir.

21.10.2025'te yayımlanan Centrum Time dergimizin 23. sayısında yer alan bu makalemize ve diğer içeriklere buradan ulaşabilirsiniz.

Şirketler, mal veya hizmet üretmek ve bu faaliyetleri sonucunda kar elde etmek üzere kurulan yapılardır. Ancak, söz konusu şirketler, ekonomik faaliyetleri sonucunda kimi zaman kar elde edememek bir yana ciddi zararlarla karşılaşabilmektedirler. Bu durumda olan şirketlerde zararın büyüklüğüne göre sermayede kayıp veya borca batıklık durumları ortaya çıkabilmektedir.

Bu durumda olan şirketler, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 376’ncı maddesi kapsamında sermayenin kaybı ve borca batık olma durumundan ötürü sona ermiş sayılmamak için söz konusu maddede yer verilen önlemleri almak durumunda kalmaktadırlar. Bu kapsamda, kayıpların önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması için sermaye artırımı, sermaye azaltımı veya sermayenin tamamlanması gibi kararlar gündeme gelmektedir. Zira, aksi halde, zararlardan ötürü faaliyetlerini sürdürebilmek için yeterli kaynağı olmadığı/kalmadığı için ömrü teoride sonsuz olarak öngörülen şirketin varlığı tehlikeye girmiş olacaktır.

TTK’nun 376’ncı maddesinin 2’nci fıkrasına göre, son yılın bilançosunda şirketin sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması halinde, toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinilmesine veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona ermektedir.

Bu gibi durumlarda, işletmelerin genel kurulu tarafından ne tür önlemler alınması gerektiğiyle ilgili düzenlemelere yine TTK’nun 376’ncı maddesinde yer verilmiş ve 15.09.2018 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan Türk Ticaret Kanunu Tebliği ile söz konusu maddenin uygulanmasında uyulacak usul ve esaslara ilişkin açıklamalar yapılmıştır.

Bahsi geçen önlemler kapsamında bulunan ve sermaye tamamlama fonu olarak ifade edilen uygulama, vergisel yönden uzun süre tartışma konusu olmuştur. Zira, Vergi İdaresi ortaklarca işletmeye konulan değerleri, karşılıksız olması ve sermayeye ilave edilmiyor olmasından hareketle gelir olarak nitelendirmiş ve vergi mevzuatında da konuya ilişkin bir istisna hükmü bulunmamasından ötürü vergiye tabi olması gerektiği yönünde görüşler vermiştir. Söz konusu tartışmaların önemli bir kısmı 15.04.2022 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 7394 sayılı Kanun ile sona erdirilmiş ve işletmeye konulan bu değerlere ilişkin fon tutarının kurum kazancına ilave edilmesinin gerekmediği hüküm altına alınmıştır.

Bu çalışmada, uygulamada teknik iflas olarak da ifade edilen sermayenin kaybı ve borca batık olma durumlarında bulunan şirketlerin sermaye tamamlama fonu olarak şirkete koydukları tutarların Türk Ticaret Kanunu ve vergi kanunları yönünden değerlendirilmesine ilişkin görüşlerimize yer verilecektir.     

SERMAYE TAMAMLAMA FONUNA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Yer Alan Düzenlemeler ve Tebliğ Açıklamaları

Türk Ticaret Kanunu düzenlemelerine göre uygulamada teknik iflas olarak bilinen ve ilgili Kanunun “Sermayenin kaybı, borca batık olma durumu” başlığı altında yer alan ve “a) Çağrı ve Bildirim Yükümü” alt başlığını taşıyan 376’ncı maddesinde;

“1-Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu, genel kurulu hemen toplantıya çağırır ve bu genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunar. 

2-Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde ise derhal toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer.

…”

hükümleri yer almaktadır.

Öte yandan, söz konusu maddenin uygulanmasına ilişkin olarak, 15.09.2018 tarih ve 30536 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ‘6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 376’ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ’ kapsamında açıklamalar yapılmıştır. Tebliğin ‘Sermayenin Tamamlanması’ başlığını taşıyan 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında; ‘’Sermayenin tamamlanması, bilanço açıklarının ortakların tamamı veya bazı ortaklar tarafından kapatılmasıdır. Kanuni yedek akçelerin yitirilen kısımlarının tamamlanmasına gerek yoktur. Sermayenin tamamlanmasına karar verilmesi halinde her ortak zarar sebebiyle karşılıksız kalan tutarı kapatacak miktarda parayı vermekle yükümlüdür. Her ortak, payı oranında tamamlamaya katılabilir ve verdiğini geri alamaz. Bu yükümlülük, sermaye konulması veya borç verilmesi niteliğinde olmayıp karşılıksızdır. Ayrıca yapılan ödemeler, gelecekte yapılacak sermaye artırımına mahsuben bir avans olarak nitelendirilmez.’’ açıklamalarına yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen düzenleme ve açıklamalarda görüleceği üzere, şirketin sermaye kaybı ve borca batık olma durumu ile karşı karşıya kalması halinde alınabilecek olan önlemlerden biri de sermayenin tamamlanmasıdır. Sermaye tamamlama fonu olarak nitelendirilen ve şirkete konulan bu değerler uygulamada zarar telafi fonu olarak da adlandırılmaktadır.

Sermaye tamamlama fonu kapsamında yapılan ödemeler borç veya sermaye olarak nitelendirilmemekte ve fon hesabı esas itibariyle, ortaklara dağıtılamayan veya sermayeye ilave edilemeyen ve şirketin teknik iflas halinden kurtulması için şirkete konulan değerlerden oluşan donuk bir hesap konumundadır.

Sermayesi kayba uğrayan veya borca batıklık durumuna düşen firmaların özellikle yurt dışındaki ortakları tarafından kimi zaman öz kaynak yapısının kuvvetlendirilmesi amacıyla nakit tutarlar gönderilebilmektedir. Bu tutarlar doğrudan şirketin sermaye artırımına ilişkin olarak gelebileceği gibi, sermaye tamamlama amacıyla da gönderilebilmekte ve öz kaynaklar içinde fon hesabına alınabilmektedir.

TTK’nın 376’ncı maddesinin uygulanmasına ilişkin Tebliğin 10’uncu maddesi ve Ticaret sicil uygulamaları gereği, sermayesinin 2/3’ünü yitirmiş işletmeler için sermaye arttırımı yolunun tercih edilmesi halinde, artış sonrası yeni durumda sermayenin %50’sinin özkaynaklar içinde korunması esastır. Bu noktada yarısı korunması gereken sermaye, mevcut sermaye tutarı ile yeni arttırılacak sermaye tutarı toplamının yarısıdır.

Dolayısıyla, hem sermayenin tamamlanması hem de sermayenin arttırılması tercihlerinde, şirket ortakları tarafından işletmeye kaynak aktarımı yapılmaktadır. Ancak, iki uygulama arasında aktarılacak tutar açısından farklılık bulunmaktadır. Zira, sermayenin tamamlanmasında mevcut ödenmiş sermayenin %50’si korunmaya çalışılırken, sermayenin arttırılmasında mevcut sermaye ile yeni eklenecek sermayenin toplamının %50’sinin korunması esastır. Bu sebepten ötürü, işletmeler daha düşük bir bedelle borca batıklık veya teknik iflas halinden kurtulmak için sermayenin tamamlanması yolunu tercih edebilmektedirler.

Vergi İdaresinin Sermaye Tamamlama Fonuna Bakışı

7394 Sayılı Kanun Öncesi Yaklaşım

7394 sayılı Kanun öncesinde, “sermaye tamamlama fonu” adı altında ortaklar tarafından işletmeye konulan değerlerin kurum kazancına dahil edilip edilmeyeceği hususunda, vergi kanunlarında da net bir düzenleme olmaması sebebiyle, söz konusu tutarların vergiye tabi olup olmadığına ilişkin Vergi İdaresi ile mükellefler arasında yoğun ihtilaf söz konusuydu. Zira, vergi incelemelerinde inceleme elemanları; sermaye tamamlama fonu veya başka adlar altında gelen değerlerin TTK’nın 376’ncı maddesinin aradığı kriter ve prosedüre uyulmaksızın yapılan ödemeler olduğu yaklaşımını benimsemiş ve bu tutarların bir öz kaynak kalemi olarak değil, gelir olarak dikkate alınması gerektiği yaklaşımı ile tarhiyatlar yapmaktaydı.  

Bu noktada vergi incelemesindeki yaklaşım, yurt içindeki firmanın zarar etmesine rağmen faaliyetinin devam ettirilmesindeki amacın, yurt dışında bulunan ana firmanın yurtiçindeki bu şirket aracılığıyla Türkiye piyasasına satış yapması ve kazanç elde etmesi yönünde olmuş ve yurtdışındaki ana firmadan Türkiye’de bulunan şirkete aktarılan tutarların yurtiçi şirketin sunduğu pazarlama faaliyetinin karşılığı olduğu değerlendirilmesinde bulunulmuştur. Bu yaklaşımın sonucu olarak da, sermaye tamamlama fonu olarak aktarılan tutarlar için, Türkiye’de bulunan şirketin yurt dışındaki firma lehine yaptığı pazarlama ve benzeri hizmetler nedeniyle mahrum kaldığı kazanç değerlendirilmesi yapılmış ve bu doğrultuda mükelleflere kurumlar vergisi ve KDV yönünden eleştiri getirilmiştir.

Ayrıca, inceleme sonucunda sermaye tamamlama fonu yönünden mükellefe yapılan tarhiyatlar zaman zaman transfer fiyatlandırması eleştirisinin bir ikamesi olarak kullanılmış ve fon tutarını aktaran firmayla yapılan işlemlerde emsal fiyat mukayesesi yapılmak yerine söz konusu durum ortak lehine yapılan işlemler nedeniyle mahrum kalınan kazanç olarak dikkate alınmıştır.

Yukarıda bahsedilen ve inceleme elemanlarınca benimsenen yaklaşıma paralel olarak Vergi İdaresi de, sermaye tamamlama fonunun sermayeye ilave edilmemesi ve vergi mevzuatında da istisna bir hükmün bulunmamasından hareketle söz konusu tutarların kurum kazancına ilave edilmesi gerektiği yaklaşımını benimsemiş ve mükelleflere bu görüş kapsamında özelgeler vermiştir. Buna ek olarak vergi yargısında da ağırlıklı olarak İdare'nin bahsedilen görüşüne paralel kararlar verilmiştir.

Öte yandan, TTK’nın 376’ncı maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak 15.09.2018 tarihinde yayımlanan Tebliğ ile esasen, sermaye tamamlama fonuna yönelik hukuki boşluk ortadan kalkmış ve şirkete fon şeklinde gelen tutarların hizmet karşılığı elde edilen bir gelir değil, ortaklar tarafından işletmeye konulan değerin karşılığı olduğunu ve bu tutarların öz sermayenin bir cüzü olduğunu ifade etmek hukuki olarak mümkün hale gelmiştir.

Söz konusu durum sonucunda, sermaye tamamlama fonu olarak ortaklar tarafından aktarılan tutarların işletmeye konulan bir değer olmasından hareketle, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun (GVK) ‘Bilanço Esasında Ticari Kazancın Tespiti’ başlığını taşıyan 38’inci maddesi gereğince kurum kazancına dahil edilecek bir gelir unsurunun bulunmadığı ortaya konulmuştur.  Zira, GVK’nun 38’inci maddesine göre kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olup, söz konusu dönem zarfında sahip veya sahiplerce;

  • İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
  • İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

Bu nedenle ortaklarca şirkete konulan sermaye tamamlama fonunun, aynen sermayede olduğu gibi bir özkaynak unsuru olduğundan hareketle, vergiye tabi bir kazanç olarak değerlendirilmesinin söz konusu olmadığı ve ayrıca herhangi bir hizmetin karşılığı olmadığından KDV’ye de tabi tutulmaması gerektiği hususu ortaya çıkmıştır.    

7394 Sayılı Kanun’la Getirilen Düzenleme

15 Nisan 2022 tarih ve 31810 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 7394 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 23’üncü maddesinde, TTK’nun 376’ncı maddesi kapsamında sermayesinin tamamlanmasına karar verilen şirketlerde, sermaye kaybını telafi etmek amacıyla zarar sebebiyle karşılıksız kalan kısmı kapatacak miktarda ortaklar tarafından şirkete aktarılan tutarların, kurum kazancının tespitinde dikkate alınmayacağı hüküm altına alınmıştır.

Söz konusu maddenin gerekçesi şu şekilde açıklanmıştır; "Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, son yıllık bilançolarında sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılan şirketlerin kendiliğinden sona ermiş sayılmaması için, genel kurulca sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar verilmektedir. Bu amaçla ortaklar tarafından sermaye tamamlama fonu olarak aktarılan tutarlar söz konusu Kanun çerçevesinde sermaye konulması veya borç verilmesi niteliğinde kabul edilmemekte ve karşılıksız bir ödeme niteliğini haiz olduğu belirtilmektedir. Ayrıca yapılan bu ödemeler, gelecekte yapılacak sermaye artırımına mahsuben bir avans olarak da nitelendirilmemektedir.

Bu düzenleme ile sermayenin tamamlanmasına karar verilmesi halinde ortaklarca şirketlere bu kapsamda aktarılan tutarların kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaması sağlanmaktadır."

Buna göre madde gerekçesinde, ortaklar tarafından sermaye tamamlama fonu olarak işletmeye aktarılan tutarların TTK kapsamında işletmeye sermaye konulması veya borç verilmesi niteliğinde kabul edilemeyeceği ve işletmeye konulan bir değer olarak karşılıksız bir ödeme niteliğinde olduğu hususu belirtilmiştir.

Buna paralel olarak, 7394 sayılı Kanun 23’üncü maddesiyle, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun ‘Safi Kurum Kazancı’nı düzenleyen 6’ncı maddesine eklenen 3’üncü fıkra ile; "13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 376. maddesi uyarınca sermayenin tamamlanmasına karar verilen şirketin ortakları tarafından zarar sebebiyle karşılıksız kalan kısmı kapatacak miktarda aktarılan tutarlar kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaz." hükmü getirilmiştir.

Bu değişiklik ile, zarar sebebiyle teknik iflasta bulunan şirketlerin ortakları tarafından, sermaye kaybını gidermek için işletmeye aktarılan tutarların kurum kazancının tespitinde dikkate alınmayacağı hükme bağlanmış olup, sermaye tamamlama fonunun vergilendirilmeyeceği yönündeki görüş kanun maddesi haline gelmiştir. Bu sayede, mükellefler ile Vergi İdaresi arasındaki söz konusu tutarın vergilendirilip vergilendirilmeyeceği hususunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar da ortadan kaldırılmıştır.

Öte yandan, Vergi İdaresi, 7394 sayılı Kanundan önce vermiş olduğu özelgelerde, sermaye tamamlama fonu şeklindeki işletmeye ortaklar tarafından yapılan aktarımların hizmet karşılığı olduğundan hareketle KDV’ye tabi olması gerektiğini belirtmekteydi. 7394 sayılı Kanunda, sermaye tamamlama fonu ile ilgili olarak KDV’ye ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer almamaktadır. Bu noktada, TTK Tebliğinde de belirtildiği üzere, bilanço açıklarının kapatılması için sermaye tamamlama fonu şeklinde yapılan ödemelerin herhangi bir mal veya hizmet karşılığı olmamasından hareketle, anılan düzenleme kapsamında aktarılan tutarlar için KDV hesaplanmasına gerek bulunmadığı ve yapılan işlemin KDV’nin konusuna girmediği görüşü vergi camiasında genel kabul görmektedir.

Sermaye Tamamlama Fonuna İlişkin Diğer Hususlar

Sermaye tamamlama fonu olarak Türkiye’de bulunan ortak tarafından işletmeye konulması planlanan değerlerin işletmeye aktarılması işlemi özü itibariyle sermayede meydana gelen eksilmenin tamamlanması mahiyetindedir. Dolayısıyla, bu işlemin sermaye avansı olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu kapsamda, fon bedeli işletme tarafından sermayeye ilave edilemediği müddetçe, iştirak hisselerinin alış bedeline dahil edilmeksizin KKEG olarak dikkate alınmalıdır.  Aynı şekilde, gerçek kişi ortak açısından da, sermayeye ilave edilmediği müddetçe, fon tutarının alış bedeli içerisinde değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

TTK’nın 376’ncı maddesinin açıklanmasına ilişkin Tebliğ kapsamında, sermaye tamamlama fonu olarak işletmeye konulan değerlerin sermayeye ilave edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Buna karşın eğer işletme tarafından fonun sermayeye ilave edilmesine ilişkin karar alınırsa, fon tutarı kurumlar vergisine tabi olmayacaktır. Ancak, fonun sermayeye ilavesinin tescili hususu tamamen ticaret sicilin bu uygulamaya izin verip vermeyeceğine bağlı bulunmakla birlikte çok mümkün görünmemektedir.

Öte yandan, sermaye tamamlama fonu olarak aktarılan tutarlar bir öz kaynak kalemi olarak bilançodaki yerini alsa da, işletmeye ilave edilen bu değerler özü itibariyle şirket tarafından ticaret siciline tescil edilen nakit sermaye artışı niteliğinde olmadığından konuya ilişkin yeni bir düzenleme yapılmadığı sürece, KVK’nın 10/1-ı maddesinde yer alan ‘nakdi sermaye artırımında faiz indirimi’ düzenlemesi kapsamındaki nakit sermaye teşvikinden faydalanılması mümkün bulunmamaktadır.

SONUÇ

Sermaye tamamlama fonunun vergilendirilip vergilendirilemeyeceğine ilişkin İdarenin yaklaşımı kamuoyunda uzun süre tartışma konusu olmuştur. Zira, Vergi İdaresi, söz konusu fonun işletmeye karşılıksız olarak aktarılan bir tutar olmasından ve konuya ilişkin hukuki bir açıklığın da bulunmamasından hareketle uzun süre bu tutarları işletme açısından elde edilen bir gelir olarak nitelendirmiş ve vergileme yoluna gitmiştir.

Bu yaklaşım, İdare ile mükellef arasında ihtilaflı durumların ortaya çıkmasına ve konunun yargıya taşınmasına yol açmıştır. Vergi yargısı da genel olarak İdarenin yaklaşımına uygun kararlar vermiştir. Nitekim ve en nihayetinde konu, 7394 sayılı Kanunun 23’üncü maddesiyle KVK'nın 6. maddesine eklenen fıkra kapsamında çözüme kavuşturulmuştur. Söz konusu düzenleme ile fonun kurum kazancının tespitinde dikkate alınmayacağı ve dolayısıyla vergilendirilmeyeceği hükme bağlanmıştır.

Bahsi geçen düzenleme mükellefler açısından vergisel risk ve belirsizliklerin giderilmesi açısından olumlu olarak görülse de henüz açıklığa kavuşturulmaya muhtaç hususlar bulunmaktadır. Örneğin, Kanun'un yürürlüğe girdiği 15 Nisan 2022 tarihinden önce ortakların şirkete koyduğu sermaye tamamlama fonu niteliğindeki tutarların kurum kazancının tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı hususu tam açıklık taşımamaktadır. Ancak, düzenlemenin içeriğinden anlaşılan böyle bir kazanç beyanının gerekmediği yönündedir.

Ayrıca, kaynağı nakit tutarlardan oluşan ortaklara borçlar hesabının söz konusu düzenlemeden yararlandırılmasına ilişkin İdare tarafından bir düzenleme yapılması ve tereddütlerin giderilmesi yerinde olacaktır.